0(312) 216 11 09

Merkez Bankası'nın Mayıs ayı Finansal İstikrar Raporu açıklandı. Raporda, finansal sistemi etkileyen makroekonomik gelişmeler incelenirken, sistem içinde en büyük paya sahip bankacılık sektörünün taşıdığı risklere yer verildi.

Merkez Bankası, ipotekli konut sisteminden tüketici kredilerine, seçimlerin mali politikaya etkisinden kur riskine kadar kadar birçok konuda hem vatandaşa hem de ekonominin aktörlerine uyarılarda bulundu. Ancak, bu uyarılar medyanın önemli bir bölümünde görmezden gelindi. Aslında bu Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz'ın ilk uyarısı değil. Daha once yıl sonunda yaptığı toplantıda daha net uyarılarda bulunmuş, hatta Başbakan Erdoğan kendisini suçlamıştı.

Şimdi Merkez Bankasının uyarılarını ve ne anlama geldiğini tartışalım.

Cari Açik Uyarısı

Finansal İstikrar Raporu'nda, artan özel sektör yatırımlarının, hızlı büyümenin, hammadde fiyatlarındaki yükselişin ve düşen özel kesim tasarruf oranının sonucunda ortaya çıkan yüksek cari açığın 2006'da çok uzun vadeli yatırımlarla finanse edildiği belirtiliyor. Küresel likidite koşullarının gelişen ülkeler aleyhine dönebileceği bildirilerek, cari açığın dikkatle takip edilmesi gerektiği de raporda vurgulanıyor.

Başkan Yılmaz aslında kibar bir şekilde söylemiş. Çünkü 2006 sonu itibarıyla 31.8 milyar dolara ulaşan cari açık rakamı, milli gelirimizin yaklaşık yüzde 8‘ine karşılık geliyor ve kırılganlığı aşırı derecede artıran bir husustur. Ancak, cari açığın artmasının nedeni hızlı büyüme ve hammadde fiyatlarındaki artış değil, düşük kurun teşvik ettiği ithalat ve buna bağlı olarak artan dış ticaret açığıdır. Dolayısıyla, cari açığı sadece takip etmek (yani seyretmek!) yeterli değildir!

Bütçe Açığı Bir Defalık Vergi Dışı Gelilerle Kapatıldı

Raporda, 2007'nin ilk dört ayında bütçe gerçekleşmelerin vergi dışı gelirlerin katkısıyla hedefler içinde kaldığı ifade edilerek, 2007'nin seçim yılı olması göz önüne alındığında, sıkı maliye politika uygulamalarının önemini koruduğu belirtiliyor.

Bu konuda daha once yazdığımız yazılarla uyarıda bulunmuş ve bunun kalıcı olmadığını belirtmiştik. Kısaca bunları özetleyelim.

Maliye Bakanlığı verilerine göre 2006 yılında Merkezi Hükümet Bütçesi 3.995 milyon YTL açık vermiş. Bunun GSYİH'ya oranı yüzde 0,7 olmuş. Faiz dışı fazlanın GSYİH'ya oranı ise Maliye Bakanlığı tanımlı olarak yüzde 8.1'den yüzde 7.5'e (IMF tanımlı olarak yüzde 6) gerilemiş. Ayrıntılara bakılınca, bütçede bazı giderlerin gösterilmediği, bir defaya mahsus bazı gelirlerin ise önemli yer tuttuğu anlaşılmaktadır.

2006 bütçesinde yer almayan harcamaların başında hizmet satın alındığı halde bütçeye yansıtılmayan sağlık giderleri gelmekte olup, yaklaşık 5 milyar YTL tutarındadır. Müteahhitlerin ödenmeyen borçları (2.6 milyar YTL), mahalli idarelere aktarıldığı halde 2006 Ocak ayında gider yazılmayan ödeme (1.2 milyar YTL) ve 2006 Aralık ayında KÖYDES projesi için aktarılması gereken, ancak bu yıl Ocak ayı bütçesine yansıtılan miktar da (300 milyon YTL) eklendiği zaman bu rakam 9 milyar YTL'yi aşmaktadır.

Gerçek bütçe performansını görebilmek için, sadece 2006 yılına has olan bazı bir defalık gelirleri de bütçe rakamlarından düşmek gerekmektedir. Çünkü bu gelirler 2007 yılında olmayacaktır.

Bunların toplamı ise yaklaşık 11 milyar YTL'dir. TELSİM'in vergi borcuna karşılık elde edilen vergi ve ceza gelirleri ile sulh işlemlerinden elde edilen gelirler, sosyal güvenlik prim affından elde edilen gelirler ve Telekom nakit fazlası bu gelirler arasındadır.

Nitekim 2007 Ocak ve Şubat bütçeleri açıklanınca bütçe rakamlarında geçen yıla göre önemli bir bozulma olduğu görülmüştü.

Aralık 2006'da 1.8 milyar YTL olan faiz giderleri, Ocak 2007'de 7 milyar YTL'ye yükselmişti. Borçlanma vadesinin 2007'ye sarkıtılmasıyla, 2006 yılı faiz giderlerinin ve buna bağlı olarak da bütçe açığının düşük gösterilmeye çalışıldığı böylece anlaşılmıştı.

Kısacası; seçim yılı olan 2007'de kendisini ekonomide başarılı göstermek isteyen AKP Hükümeti dış ticaret açığı, turizm gelirleri, borç stoku, büyüme rakamları gibi diğer bazı göstergelerde yaptığı manipülasyonları bütçe rakamlarında da yapmıştı. Ancak bir-iki ayda kendi söylediklerinin gerçek olmadığı ortaya çıkmıştı.

Dövizle Borçlanmayın!

Finansal İstikrar Raporu'na göre, toplam tüketici kredileri içindeki payında bir değişiklilik olmamakla birlikte dövize endeksli tüketici kredileri artış kaydetmiş. Kurlardaki artışın bu kesimin borç yükünü arttırdığı göz önüne alındığında, döviz geliri elde etmeyen hanehalkının döviz cinsinden borçlanmaktan kaçınması konusunda uyarı yapılıyor.

Öte yandan, firmaların döviz pozisyon açıkları yılın ikinci yarısında azalma eğilimine girmekle beraber, geçen yılın sonu itibariyle önemli ölçüde arttığı ve Türk parasının değer kaybetmesi durumunda borçluların temerrüt riski artacağından, firmaların kur riskinin bankalara kredi riski olarak yansıyacağı belirtilerek, bankacılık sektörü kredi riskinden kaçınmak için özellikle pozisyon açığı yüksek olan ve döviz geliri olmayan firmalara kredi kullandırırken daha ihtiyatlı davranması gerektiği konusunda uyarılıyor.

Yani bireylerin ve firmaların döviz kredilerinin artmasının bu kesimlerin kur riskini artırdığını ve döviz kurlarında ani bir dalgalanma sonucunda bu riskin bankalar için ciddi sorun olabileceğini söylüyor ve uyarıyor: dövizle borçlanmayın!

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Aralık 2006'da yayınlanan finansal istikrar raporunda da benzer uyarılar yapmıştı. Yılmaz, banka dışı kesimin net yabancı para pozisyon açığının giderek arttığını vurgulayarak, sağlanan yurtdışı kaynaklardan en büyük payı alan firmaların, yabancı para cinsinden borçlanmalarının döviz pozisyon açıklarını artırdığına dikkat çekmişti. Yılmaz, buna göre 2005 yılı sonunda 29 milyar dolar olan banka dışı kesimin net yabancı para pozisyon açığının 2006 Haziran ayı itibarıyla yüzde 49 artışla 43 milyar dolara yükseldiğini ve Eylül'de de aynı seviyede gerçekleştiğini söylemişti.

Demek ki aynı sorunlar artarak devam etmiş ve durumda pek bir düzelme olmamış ki, Yılmaz aynı uyarıları, hem de seçim arifesinde tekrar yapıyor!

Kredi Kartı Borçları Tüketici Kredisiyle Kapatılıyor

Rapora gore, geçen yıl tüketici kredilerindeki artışta, daha önceki yıllarda esas belirleyici olan konut kredilerinin yanı sıra ihtiyaç kredilerindeki artış da etkili oldu. Bu yıl ise ihtiyaç kredilerindeki artış daha belirgin hale geldi, taşıt kredilerindeki azalış da sürdü. İhtiyaç kredilerindeki artışta tüketicilerin kredi kartı borçlarını kapatmak amacıyla kredilere yönelmeleri etkili oldu.

2006 yılında hanehalkının borçluluk oranı artmaya devam ettiği belirtilen raporda, "2007 yılında yasalaşan ve ikincil düzenlemelerin tamamlanmasıyla uygulamaya girecek olan ipotekli konut finansmanı sisteminin, faiz oranlarının düşmesine paralel olarak, hanehalkının yükümlülüklerini daha da arttıracağı düşünülmektedir'' denildi.
Raporda, bu süreçte, hanehalkının konut kredisi kullanma kararını verirken, mevcut ve gelecekte elde edeceği gelirini, kredilerin vade, faiz oranı ve türünü göz önünde bulundurmasının, konut finansman kuruluşlarının ise ihtiyatlı bir yaklaşım izlemesinin önem arz ettiği ifade edilerek, vatandaşlar ve bankalar uyarılıyor.

Borç Ekonomisinden Çıkışın Yolu: Yatırım, Üretim ve İhracat

Tüm bu değerlendirmelere ve gelişmelere baktığımız zaman hem özel sektör şirketlerinin hem de bankaların döviz kuru riskinin arttığını ve bu durumun sürdürlemez olduğunu görüyoruz. Kamunun ve özel kesim şirketlerinin ardından, vatandaşların da döviz cinziden kredilerinin artması, iç veya dış bir şok yaşanması durumunda ortaya çıkacak olan kur artışının hem reel sektörü, hem de finans sektörünü ciddi bir sıkıntıya sokacağının açık bir göstergesidir.

Türkiye ekonomisi AKP döneminde, kamu, özel kesim ve vatandaşların hepsinin borcu borçla kapattığı ve düşük kur-yüksek faiz politikasının sonucu olarak döviz kuru riskinin çok tehlikeli boyutlara ulaştığı bir borç ekonomisi haline gelmiştir. Bundan çıkışın yolu, yatırıma ve üretime ağırlık veren, katma değeri yüksek sektörleri ve ihracatı teşvik eden, ar-ge ve yenilikçiliğe önem veren, istihdam yaratan bir ekonomik yapının tesis edilmesidir.  

Gece
Gündüz