0(312) 216 11 09

Değerli okurlar...

Değerli dostlar...

Öncelikle, uzun bir aradan sonra tekrar sizlerle birlikte olmaktan duyduğum mutluluğu ifade etmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde Antalya'dan MHP adayı olarak seçimlere katıldım ve milletvekili olarak Türk Milletini TBMM'de temsil ediyorum. Meclisin açılmasıyla birlikte yaşanan yoğun seçim süreci ve bunun ardından TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olmam dolayısıyla 2008 yılı bütçe tasarısının görüşülmesi sırasındaki yoğun çalışmalar nedeniyle ara vermek zorunda kaldığım yazılarıma yeniden başlamanın mutluluğu içindeyim. Bu vesileyle bu süre içinde beni arayıp, "yazın eskimiş, yeni yazı ne zaman?" diyen okurlarıma ve dostlarıma hem teşekkür ediyor, hem de buradan mazeretimi ve özrümü beyan ediyorum.

Bu yazımda öncelikle 2008 yılı bütçesini genel olarak değerlendirecek ve ekonominin durumunu ana hatlarıyla ele alacağım. Daha sonraki yazılarımda ise ekonominde yaşanan gelişmeleri ve perde arkasını yorumlamaya devam edeceğim.

2008 Bütçesinin Değerlendirmesi

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin TBMM Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri önceki hafta tamamlandı. 4 Aralık'tan itibaren de TBMM Genel Kurulunda görüşülmeye başlanacak.

Bütçeler, devletin hangi alanlardan ne kadar kaynak toplayacağını ve bu kaynakları hangi alanlara hangi tutarda tahsis edeceğini gösteren, ekonominin yıl içindeki seyrini sayısal olarak ifade eden mali tablolardır. Bu çerçevede önce 2008 yılı bütçesinin gelir ve gider rakamlarına kısaca göz atalım.

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin büyüklüğü 222.6 milyar YTL olup, bunun 204.6 milyar YTL'si net bütçe gelirlerinden, 18 milyar YTL'si ise bütçe açığından oluşmaktadır. Gider kalemlerine baktığımızda ise faiz giderlerinin 56 milyar YTL, personel giderlerinin 48.7 milyar YTL, Sosyal Güvenlik Kurumu transferlerinin 37 milyar YTL, mahalli idarelere transferlerin 15.1 milyar YTL ve tarımsal destekleme için yapılan transferlerin 5.4 milyar YTL olduğu görülmektedir.

Esasen bu bütçe rakamları pek gerçekçi görünmemektedir. Çünkü benzer şeyler 2007 bütçesinde de yaşanmıştır.  2007 yılı vergi gelirleri gerçekleşme tahminlerinin bütçe hedefinin yüzde 4.5 oranında gerisinde kalacağı tahmin edilmekte ve bu da yetkililerce ifade edilmektedir.

Gerçekleşme tahminlerine göre özel tüketim vergisi,  dâhilde alınan KDV ve ithalatta alınan KDV'nin sırasıyla hedeflerin yüzde 4, yüzde 18.3, yüzde 12.1 gerisinde kalacağı anlaşılmaktadır. Bunun nedeni genel ekonomik performansta beklenen gelişmenin sağlanamaması ve 2007 yılı bütçesinin hazırlanması esnasında siyasi kaygılarla bütçe açığının daha düşük gösterilmeye çalışılmasıdır. 

2007 yılı bütçesindeki 158 milyar YTL'lik vergi geliri hedefinin, 7 milyar YTL. gerisinde kalarak 151 milyar YTL olarak gerçekleşeceği tahmin edilmekle birlikte, bu revize tahminlere ulaşılması da zor görünüyor.

Büyüme ve enflasyon hedefini aşan oranda öngörülen vergi gelirleri artış hedefleri ekonominin normal seyri ve göstergeleri ile açıklanamayacak boyuttadır.   Dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki oranı yüzde 70 seviyesine çıkmıştır. Tüketim üzerinden alınan dolaylı vergilerde gelir artışı sağlamak iç talepteki canlılığa bağlı olduğundan, piyasada ekonomik durgunluk, uygulanan para politikaları ve likidite sorunu dikkate alındığında hedefin gerçekçi belirlenmediği açıkça görülmektedir.

2008 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısında beyana dayanan gelir ve kurumlar vergisi tutarı 3,2 milyar YTL olmasına karşılık, 3,5 milyar YTL idari para cezası öngörülmektedir. Bu durum; beyana dayalı doğrudan vergi toplamaktan neredeyse vazgeçmiş, kayıt dışı ekonomi ile mücadele etme kararlılığı olmayan, idari para cezalarından gelir uman bir bütçe yapısı ortaya koymaktadır.

Merkezi yönetim bütçe giderlerinin GSMH'ya oranı; 2007 bütçesinde yüzde 32.5, 2008 yılı bütçe tasarısında ise yüzde 31 olup, 1.5 puanlık bir azalma görülmektedir.

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısı'nda sadece personel, faiz ve cari transfer giderleri incelendiğinde toplam harcamaların çok önemli bir kısmını bu ödeneklerin oluşturduğu görülmektedir. Diğer zorunlu harcamalar da dikkate alındığında yeni gelir yaratma veya gelir artırma kapasitesi olmayan bir bütçe yapıldığı anlaşılmaktadır.  Bütçede kamu yatırımlarının payı da giderek azalmaktadır.

Sonuç itibarı ile vergi gelirlerinin tahminlerin gerisinde kaldığı, dolaylı vergilerin arttırıldığı, verginin tabana yayılamadığı, kayıt dışı ekonominin büyüdüğü ve vergide reform söyleminin sözde kaldığı görülmektedir. 

Ekonominin Genel Görünümü

Ekonominin gidişatı pek iç açıcı olmamakla birlikte, 22 Temmuz 2007 tarihinde yapılan seçimin sonuçları, çizilen pembe tabloların ve bazı iç ve dış çıkar çevreleri ile kontrollerindeki medya kuruluşlarının yönlendirmelerinin etkili olduğunu göstermektedir. Daha doğrusu, tüketici kredileriyle, konut kredileriyle, kredi kartı borçlarıyla ipotek altına alınan vatandaşların ve aşırı borçlanan özel sektör firmalarının, istikrar tehdidi karşısında teslim oldukları anlaşılmaktadır.

Ne var ki, seçimlerin hemen ardından ABD'de ve diğer ülkelerde yaşanan mini krizle birlikte, "tek parti iktidarı olursa, istikrar olur" sözlerinin gerçek olmadığı kısa sürede anlaşılmış ve birkaç günde dolar 1.40'lara yükselmiş, borsa önemli ölçüde düşmüştür. ABD Merkez Bankası FED'in faizleri düşürmesi üzerine piyasalar normale dönmüştür. Yâni ekonominin sıcak paraya ve dışarıya ne kadar bağımlı olduğu ve ne kadar kırılgan olduğu kısa sürede ortaya çıkmıştır.

Makroekonomik göstergelerde ifade edilen iyileşmelerin aksine, bugün Türkiye ekonomisinin görünümü pek parlak değildir ve oldukça kırılgan bir durumdadır. Kısacası, Türkiye ekonomisi hala, istihdam yaratmayan ve vatandaşın refahına yansımayan büyüme,  sürdürülemez boyutlara ulaşan borç stoku, yüksek dış ticaret ve cari işlemler açıkları, yüksek reel faiz, gerçekçi olmayan kur politikası, ithalat bağımlısı üretim ve ihracat, giderek yabancılaşan bir finans sektörü, sıcak paraya ve dış borçlanmaya dayanan kırılgan yapıya sahiptir.

Yani Türkiye ekonomisi hâlâ dışa bağımlı ve kırılgan bir yapıdadır. Ekonominin yönünü kendi dinamiklerimiz değil, dış dinamikler belirlemektedir. Bu yapıyla da ipotekten ve borç yükünden kurtulmak ve üreten, istihdam yaratan ve ihraç eden bir ekonomiye geçiş yapmak mümkün değildir.

Bu ipoteği kaldırarak, perde arkası gelişmelerden daha geniş kesimleri haberdar etmek üzere, biz yazılarımızla sizleri bilgilendirmeye devam edeceğiz.

Çünkü biliyoruz ki;

"Milletin istiklâlini (ve de istikbâlini!) yine Milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır!"

Gece
Gündüz