0(312) 216 11 09

2014 bütçe görüşmeleri bu yıl Sayıştay raporlarına ilişkin tartışmaların gölgesinde yapıldı. Hem TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda hem de Genel Kuruldaki görüşmelerde bu konu çok tartışıldı.

Sayıştay, 2012 hesaplarına ilişkin TBMM’ye sunduğu inceleme raporlarının hemen hepsinde ve genel uygunluk bildiriminde, bilgi ve belgelerin verilmediği ya da standartlara uygun olmadığını gerekçe göstererek, “görüş bildirilememektedir” notu bulunan birkaç sayfalık  kitapçıklar gönderdi.

AKP Sayıştay Denetiminden Kaçtı

MHP’li üyeler olarak Sayıştay’ın 2012 yılına ait denetim raporlarında denetimin kâğıt üstünde kaldığını ve bu durumun demokrasinin temeli olan bütçe ve denetim hakkının TBMM tarafından kullanılmasını engellediğini hem Plan ve Bütçe Komisyonunda hem de TBMM Genel Kurlunda defalarca söyledik. 2011 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Tasarısı görüşmeleri de Sayıştay raporları olmaksızın gerçekleştirilmişti. Komisyonda bu yıl gerçekleştirilen görüşmeler ise Sayıştay denetiminin olmadığı, ancak adına “Denetim Raporu” dedikleri 4-5 sayfalık bilgi ve belge verilemediği için görüş bildirilemediğini belirten kısa notların tartışılmasıyla geçiştirildi.

Plan Bütçe Komisyonunda, Genel Kurulda iki ay devam eden bütçe görüşmeleri sürecinde AKP Hükümetinin Sayıştay’ın denetiminden kaçtığını ve böylece yolsuzlukların üstünün kapatmaya çalıştığını, şeffaf bir denetim yapılması gerektiğini söyledik. Ancak, birkaç sayfalık göstermelik notlarla susturulmaya çalışıldık.

Aslında biz MHP olarak yıllardır, hem kamuoyunu hem bürokratları hem de yargıyı uyardık. Bir çok yasal düzenlemeyle adeta yolsuzluk ve usulsüzlüklerin kılıfı hazırlandığını söyledik. Ama maalesef tek parti diktatörlüğünün tahakkümü altındaki yandaş ve sindirilmiş medya sesimizin kitlelere ulaşmasını engelledi. TBMM’de ise benim “parmak demokrasisi” olarak tanımladığım “çoğunlukçu demokrasi” anlayışı sonucu birçok düzenleme yalan yanlış meclisten geçirildi. Bazıları Anayasa Mahkemesinden döndü ama çoğu hem Cumhurbaşkanı tarafından jet hızıyla onaylandı hem de Anayasa Mahkemesi sesini çıkar(a)madı.

Kanun Değişiklikleriyle Yolsuzlukların Altyapısı Yapıldı

Bugün AKP Hükümetinin bakanlarının, bürokratlarının ve yandaş işadamlarının içinde bulunduğu kişilerle ilgili rüşvet, imar planı yolsuzlukları ve kara para aklama gibi suçlamalar yapılıyor ve savcılığın hazırladığı iddianamede bu hususlar yer alıyor. Ama AKP Hükümeti yıllardır bunların yasal altyapısını hazırlarken bizlerin ve az sayıda duyarlı medya mensubu hariç kimsenin sesi çıkmamıştı.

İsterseniz birkaç örnek vereyim:

Kamu İhale Kanununda defalarca değişiklik yapılarak ihalelerin yandaşlara verilmesi kolaylaştırıldı. O kadar çok değişiklik yapıldı ki istisnaları düzenleyen maddenin fıkraları için alfabede harfler tükendi ve çift harfli sisteme geçildi.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, TOKİ ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na belediyeleri aşarak imar planı değişikliği yapma yetkisi verildi ve böylece arsa-arazi-inşaat rantı yaratmanın ve buna ilişkin rüşvetin önü açıldı.

Varlık barışına ilişkin yasal düzenlemeyle kaynağı belirsiz paraların yurda getirilmesi, kara para aklamanın suç olmaktan çıkarılmasıydı.

Vergi barışı kanunuyla ve Sayıştay Kanunu değişikleriyle; vergi uzlaşmaları yoluyla vergi kaçıran yandaşların vergileri ve vergi cezalarının sıfırlanmasının yolu açıldı ve vergi uzlaşmalarına yasal koruma sağlandı. Bu konuyu bütçe görüşmeleri sırasında somut örnekleriyle muhalefet milletvekilleri olarak gündeme getirdik.

AKP Hükümeti Sayıştay Kanununda yapılan değişikliklerle de denetimden kurtularak tüm yolsuzluk ve usulsüzlüklerin üstünü örtmeye çalıştı.

Rüşvet, Yolsuzluk ve Kara Para Operasyonuyla Her Şey Ortaya Saçıldı

Sonunda 17 Aralık “rüşvet, yolsuzluk ve kara para aklama” operasyonuyla üstü örtülen pisliklerin bir kısmı ortaya saçılmıştır. Yargının görevini yapması sağlanırsa daha da çıkacağı 100 milyarlık ikinci dalga operasyonuyla anlaşıldı. Başbakanın uluslararası komplo imaları ve cemaati hedef göstermesi konusunda kimin haklı kimin haksız olduğunu tartışmak bu yazının hacmini aşacak bir husustur. Bizim için önemli olan, siyasi ve ticari rant kavgası sonucunda yolsuzlukların ortaya çıkmasıdır. 

17 Aralık 2013 günü İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla, içerisinde AKP’li bakanlarının çocuklarının da bulunduğu 52 kişi rüşvet, kara para aklama ve usulsüz imar işlemleri nedeniyle operasyonda gözaltına alındı. İçişleri, Ekonomi, Çevre ve Şehircilik Bakanlarının oğulları, AB Bakanı Egemen Bağış, Halkbank Genel Müdürü, Emlak Konut Genel Müdürü, Fatih Belediye Başkanı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekansal Planlama Genel Müdürü ve diğer bürokratlar ile Ali Agaoğlu ve diğer bazı iş adamlarının adının karıştığı operasyonda gözaltına alınan toplam 91 kişiden 26'sı çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine gönderildi. Gözaltına alınanların bir kısmı sorguda bir kısmı da çıkartıldıkları mahkemece serbest bırakıldı.

Operasyona konu olan bu olaylardaki rüşvet, yolsuzluk, kara para aklama ve altın kaçakçılığının mali boyutunun 87 milyar euroyu bulduğu; Halkbank genel müdürünün evindeki aramada ayakkabı kutularından çıkan paranın miktarının 4,5 milyon dolar olduğu; Bakanın oğlunun yatak odasında ise 7 adet para kasası bulunduğu gibi vahim hususlar medyada yer aldı.

Adı yolsuzluk olaylarına karışan bakanların istifa etmeleri gerekirken pişkinlik yapılarak beklediler ve işler sıkışınca Başbakan Erdoğan kendilerini istifaya zorladı. Bu kapsamda önce Ekonomi ve İçişleri Bakanları, ardından da Çevre ve Şehircilik Bakanı istifa ettiklerini açıkladılar. Nihayet 25 Aralık 2013 günü rüşvet ve yolsuzluğa adı karışan 3 bakan istifa etmesiyle yeni bir safhaya ulaşan sürecin sonucunda Kabinede geniş çaplı bir değişikliğe gidildi ve 10 bakan değişti.

Yolsuzlukların Ucu Başbakan ve Ailesine mi Dayanıyor?

Fakat Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar hem bakanlıktan hem de milletvekilliğinden istifa ettiğini, ancak asıl Başbakanın istifa etmesi gerektiğini söyledi. Bayraktar aynı zamanda milletvekilliğinden de istifa ettiğini açıklarken “soruşturma dosyasına konu imar değişikliklerin Başbakan’ın talimatıyla yapıldığını ifade ederek, ülke ve millet menfaati için Başbakan’ın da istifa etmesi gerektiğini” söyledi. Medyaya sızan bilgi ve belgelere göre, bu işin Başbakana ve ailesine kadar uzandığı anlaşılıyor.

Bu operasyonun tartışmaları sürerken 100 milyar dolarlık ikinci bir operasyon için savcılık düğmeye bastı. Ancak, Başbakanın doğrudan yargıya müdahalesiyle ortalık iyice karıştı. Önce “Adli Kolluk Yönetmeliği” değiştirildi, ardından hem HSYK açıklama yaptı, hem de Danıştay değişikliği iptal etti.

Hem Erdoğan Bayraktar’ın açıklamasından, hem de Başbakan’ın konuşma ve tavırlarından bu işin ne kadar büyük olduğu ve büyük ölçekli yolsuzluk iddialarının hemen hemen tamamının bir şekilde Başbakan Erdoğan’a ve ailesine kadar dayandığı anlaşılıyor. Milyarlarca dolara ulaşan yolsuzluk, usulsüzlük, kaçakçılık, kara para aklama ve rüşvet olaylarının Başbakan’ın bilgisi dahilinde gerçekleştiğinin iddia edilmesi çok vahim bir durumdur. Sadece dış düşmanlarla veya sözde çete söylemleriyle geçiştirilemeyecek, bulunan paraların hayır için toplandığı gibi gülünç gerekçelerle atlatılamayacak kadar ciddi bir durumla karşı karşıyayız. AKP Hükümetinin ve Başbakanın yapması gereken şey, eğer masumlarsa soruşturmanın sağlıklı bir şekilde sonuçlanmasına izin vermeleri ve yargıya müdahaleden vazgeçmeleridir. 

Sonuç olarak; AKP Hükümetinin Sayıştay’ın denetiminden neden kaçmak istediği çıkan yolsuzluk olayları ile ortaya çıkmış oldu. Sayıştay’ın denetiminden kaçan hükümet bu son olaylarla bizim haklılığımızı ortaya çıkardı.

AKP iktidarı, yolsuzlukların önündeki engelleri kaldırmak adına ilk önce kamu ihalelerini istedikleri gibi yönlendirebilmek için ihale mevzuatını değiştirmekle işe başlamışlardır.

Gece
Gündüz