0(312) 216 11 09

ÖNSÖZ

Elinizdeki kitap 22 Temmuz 2007 seçimlerinden önce birinci, sonrasında da ikinci baskısını yaptığımız “Ekonomi Nereye Gidiyor?” adlı kitabımızdan sonra ülke ekonomisinde yaşanan yeni gelişmeler üzerine çeşitli ya­yın organlarında kaleme aldığım makalelerimin derlen­mesinden oluşmaktadır.

Kitapta AKP Hükümetleri döneminde uygulanan ekonomik politikalara ilişkin olarak hükümet ve yandaş­lar tarafından çizilen pembe tabloların arkasında kalan ve yandaş medyada göremediğimiz acı gerçekleri, yani Türkiye’nin gerçek ekonomik durumunu anlatan yazıları­mız yer almaktadır.

AKP iktidarı ile yandaş medya, işadamları ve bürok­ratlar ekonomide pembe tablolar çizerek; büyümede rekor kırıldığını, ihracatın rekor düzeylere ulaştığını, enflasyo­nun düştüğünü, kamu net borç stokunun düştüğünü, ekonominin krizden etkilenmediğini söylemektedir.

Öte yandan, muhalefet partileri, çok az sayıda med­ya kuruluşu ve duyarlı akademisyenler gibi bazı çevreler de ekonomide yaşanan acı gerçeklere dikkat çekerek; bü­yümenin sanal olduğunu, işsizliğin azalmadığını, yoksul­luk ve yolsuzluğun arttığını, dış ticaret açığının gittikçe bir kara deliğe dönüştüğünü, cari işlemler açığının rekor düzeylere ulaştığını, bütün bunların ekonomide bir kırıl­ganlık yarattığını, krizin vatandaşları derinden etkilediği­ni söylemektedirler.

Tüketici kredileriyle, konut kredileriyle, kredi kar­tı borçlarıyla ipotek altına alınan vatandaşların ve aşırı borçlanan özel sektör firmalarının istikrar tehdidi karşı­sında teslim olması, yeniden değerleme adı altında yapı­lan zam oranlarının altında kalan maaş zamlarıyla memu­run enflasyona ezdirilmesi, vatandaşın seçim vaatleriyle kandırılması, ektiği ürünün fiyatı maliyetin yarısını dahi karşılamadığı için ürününü tarlada bırakan ve borcunu ödeyemediği için hacizle karşılaşan çiftçi ekonominin yan­daş ve sindirilmiş medyada görünmeyen (ya da gösteril­meyen) acı gerçekleridir.

Ekonominin genel görünümü maalesef çizilen pem­be tablolarla tezat oluşturmaktadır. Türkiye üretmeden tüketen ve ithalata dayalı bir ekonomiye sahiptir. AKP Hükümeti 10 yıldır üretmeyen, istihdam yaratmayan bu tüketim ekonomisine göz yummakta, hatta bu çarkı dön­dürebilmek için düşük kur-yüksek faiz politikasıyla sıcak parayı teşvik etmektedir. AKP Hükümeti’nin bakanları da artık cari açığın ve işsizlik sorununun kronik hale geldiği­ni kabul etmektedir.

AKP Hükümeti ve yandaşları ihracatta rekor kırıldı­ğını sürekli ön plana çıkarırken, ithalatta kırılan rekorlar­dan ve ekonomideki kırılganlığı artıran dış ticaret ve cari işlemler açığından hiç bahsetmemektedir. Türkiye son yıl­larda bir ithal mal cenneti haline gelmiş ve yerli sanayinin gücü azalmıştır. Sanayide yerli aramalı üreten birçok fab­rika kapanmış ve birçok ihracatçı artık ithalatçı olmuştur.

Cari açık kadar önemli bir diğer sorun ise hızla artan iç ve dış borçlardır. 2002 yılında 130 milyar dolar olan dış borç stoku 2011’de 307 milyar dolara ulaşmıştır. Keza 2002 yılında 155 milyar YTL olan iç borç stoku 2011’de 387 mil­yar YTL’ye ulaşmıştır. Kısacası Türkiye ekonomisi bir borç ekonomisi haline gelmiştir.

AKP Hükümeti ve yandaşları ihracatta rekor kırıldı­ğını sürekli ön plana çıkarırken, ithalatta kırılan rekorlar­dan ve ekonomideki kırılganlığı artıran dış ticaret ve cari işlemler açığından hiç bahsetmemektedir. Türkiye son yıl­larda bir ithal mal cenneti haline gelmiş ve yerli sanayinin gücü azalmıştır. Sanayide yerli aramalı üreten birçok fab­rika kapanmış ve birçok ihracatçı artık ithalatçı olmuştur.

Cari açık kadar önemli bir diğer sorun ise hızla artan iç ve dış borçlardır. 2002 yılında 130 milyar dolar olan dış borç stoku 2011’de 307 milyar dolara, ulaşmıştır. Keza 2002 yılında 155 milyar TL olan iç borç stoku 2011’de 387 milyar TL’ye ulaşmıştır. Bu rakamların 2012 sonunda daha da art­ması beklenmektedir. Kısacası Türkiye ekonomisi bir borç ekonomisi haline gelmiştir.

Kısacası borcunu ödeyemeyenlerin sayısı AKP ikti­darı döneminde hızla artmıştır. Bu durum esnaf, sanatkâr ve tüccarların yanı sıra vatandaşların da ekonomik sıkın­tı içinde olduğunu ve Başbakan’ın ve yandaşların çizdiği pembe tabloların onların hayatına yansımadığını açıkça göstermektedir. Başbakan “kriz bizi teğet geçer” demesine rağmen, zaten kötü yönetilen ve yapısal önlemler yerine palyatif tedbirlerle idare edilen ekonomi daha da kötüye gitmiş, küresel krizin de etkisiyle milyonlarca kişi işsiz kalmış, on binlerce iş yeri kapanmış, milyonlarca insan borç batağına saplanmış, boşanma ve intihar gibi sosyal olaylar artmıştır. “Teğet geçer” denilen küresel krizin ya­rattığı ekonomik sıkıntı yoksulu daha da yoksullaştırır­ken, “krizi fırsata çeviren” “mücahitlikten müteahhitliğe evrilen” bazı çevreler daha da zenginleşmiştir..

Esnaf ve sanatkar borç bataklığına saplanmıştır. Piyasanın durgunluğuna rağmen esnaf ve KOBİ’ler ver­gi yükü altında inlemektedir. Esnaf ve sanatkar sicilinde kayıt sildirenlerin sayısındaki yükselme inanılmaz bir hal alırken, protestolu senet ve karşılıksız çek rakamlarında görülen yüksek artışlar ve vergi mükellefi sayısında görü­len azalma esnaf, sanatkar ve bütün ticaret erbabının faa­liyetlerini yürütmekte sıkıntıya düştüğünü açıkça göster­mektedir. Çiftçiler, memurlar, emeklilerin durumu esnafın durumundan daha iyi değildir. Son çıkarılan sendika ka­nunu ve getirilen grev yasağıyla çalışan kesime olan baskı ve yıldırma da bütün şiddetiyle devam etmektedir.

AKP hükümetinin halkı uyutmaya yönelik söylem­lerinden biri de Türk lirasının simgesidir. AKP bu simgeyi Türk ekonomisinin gücünün ve büyüklüğünün bir göster­gesi olarak sunmaya çalıştı. Oysa kitabımızda da ayrın­tısıyla ele aldığımız gibi Türk lirasının simgesinin varlığı kendi başına paramıza bir değer katmaz. Çünkü bir pa­ranın değeri yurt içinde olduğu kadar yurtdışında da ne ölçüde kullanıldığıyla ve uluslar arası para ve finans piya­salarında bir yatırım ve ödeme aracı olarak kullanılıp kul­lanılmadığıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani bugün Türki­ye üretime dayalı bir ekonomik güç elde eder, istikrar ve güven sağlarsa para da sembol de anlam ve değer kazanır. Aksi halde hiçbir anlamı yoktur.

Türkiye’nin finans sisteminin yanında ekonomik üretim araçlarının da yabancılaşması ciddi bir milli gü­venlik sorunu olarak önümüzde durmaktadır. Son yıllarda Cargill firmasına ilişkin tartışmalar gündemde sık sık yer aldı. Cargill olayı AKP’nin “kayıtdışı siyaset” ve “pazar­lamacı” anlayışının örneklerinden biri olarak farklı açılar­dan kitabımızda ele alınmıştır.

Kitabımızda Türkiye dışındaki ülkelerin yaşadığı ekonomik tecrübelere de yer verilmiştir. Bu bağlamda Kır­gızistan ekonomisinin gelişim süreci ve mevcut durumu ile küresel kriz sürecinde ortaya çıkan sorunları analiz edilmiştir. Türkiye’nin dışa bağımlı hale getirilen ekono­misi siyasi düzlemde de kendini göstermektedir. Rusya ile sürekli girilen kriz durumları Rusya’nın gümrüklerde Türk mallarına karşı sergilediği onursuz tavırlarla görü­lebilmektedir. Rusya Türkiye için önemli bir ticari partner olmakla birlikte Türkiye’nin Rusya’ya bağımlılığı açık ara öndedir. Bu durumu Rusya çok iyi değerlendirmekte ve herhangi bir dış politik ve ekonomik gerilim Rusya’nın misillemeleri ile karşılık bulmaktadır.

Türkiye’yi önce içinde bulunduğu bu ekonomik kıs­kaçtan çıkarmak, sonra ekonomiyi modern ülkelerin eko­nomileri gibi güvenli bir ekonomi haline getirmek, sonra da gelişmelerin geniş toplum kesimlerine adaletli bir bi­çimde yansıtılması sağlamak için; ithalata ve tüketime da­yalı, borçla ve cari açıkla finanse edilen bir ekonomiden kurtulup üreten, istihdam yaratan ve ihraç eden bir eko­nomiye geçiş yapmamız, bunun için de kaynaklarımızı etkin bir şekilde kullanarak milli bir iktisat politikası uygulamamız gerekmektedir.

Atatürk’ün 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde yaptı­ğı gibi tüm toplumsal kesimleri bir araya getirerek milli bir ekonomi hamlesine başlarsak, gelişmiş ülkelerle ara­mızdaki mesafeyi kapatarak Cumhuriyet’in 100. yılı olan 2023 yılında ekonomik ve siyasi olarak bölgemizde güçlü ve lider bir ülke haline gelmemiz mümkündür. Mesele, bu durumun farkında olan ve pozisyonunu bu hedef is­tikametinde belirleyen milli bir yönetim anlayışının başa geçirilmesi, Türk milletinin muazzam kaynak ve potansi­yelinin bu uğurda seferber edilmesidir. Türk Milletinin bu önemli dönüm noktasında yine tarihi gücüne kavuşacağı­na ve lider ülke olacağına inancım tamdır.Ekonomi Nereye Gidiyor? 13

AKP iktidarı ve yandaşlarının sunduğu pembe tab­loların yanı sıra, ekonomideki acı gerçekleri de sizlerin dik­katinize sunmak ve perde arkası gelişmelerden daha geniş kesimleri haberdar ederek, Lider Ülke Türkiye’ye ulaşma yolunda bir uyarı görevini yerine getirebilmek amacıyla yeni kitabımızı sizlerin takdirlerine sunuyorum.

Bu kitabın hazırlanmasında olduğu gibi, bundan ön­ceki çalışmalarımın tamamında zamanlarından fedakarlık eden eşim Sunay’a ve “Mete Turgut” müstearının esin kay­nağı olan oğullarım Mete Kaan ve Turgutalp’e, hazırlık ve dizgi aşamasında emeği geçen çalışma arkadaşlarıma ve kitabın yayınlanmasında emeği geçen Berikan yayınevi ça­lışanlarına şükranlarımı sunuyorum.

Saygılarımla.

Doç. Dr. Mehmet GÜNAL

10 Temmuz 2012 - Ankara

Gece
Gündüz